Tövbe mi Estağfurullah

Malum film hakkında yazmayanı dövüyorlar. Ben de bir iki kelam edeyim bari. Önce filmi izlemeden önceki duygu ve düşüncelerim. Açıkçası filme zaten gidecektim ama koşa koşa gitmemin sebebi “Aman ha filme gitmeyin, ben dinden çıktım siz çıkmayın” diyenler oldu. Anarşiklik bizim işimiz. Filme dair bir iki tanesi hariç doğru dürüst eleştiri yazısı okuyamadım maalesef. Ya rahatsızlık noktalarının ne olduğunu belirtmeden “Bu İran filmine gitmeyin, dinden çıkarsınız” diye düşmanlık körükleyenlerin ya da filmde her şey mükemmelmiş, Mecidi Allah’ın sevgili kuluymuş da asla hata yapmazmış gibi filmin yılmaz savunucularının yorumları vardı ortalıkta. Takdir edersiniz ki son derece aydın bir kişilik olarak bu iki kutuplu yorumların hiçbirini sallamadım. ‘Gitmeyin’ diyenleri biraz sallamış olabilirim, evet. Onların gazıyla koşa koşa gittim filme. Bu yorumların tamamı film izlenmeden yazılmış, izlendikten sonra yayınlanmış hissi uyandırdı bende. Ki filmi izlediğimde de bu hissimde ne kadar haklı olduğumu gördüm, yine mükemmel bir kişiliğim.

Aslında bir taraftan ‘bir şey olsa da ayrışsak, düşman olsak’ diye pusuda yattığımız için bu filmin çok tepki çekeceğini herkes gibi ben de bekliyordum; ama diğer taraftan da her Ramazan, neredeyse tamamı kurgudan ibaret olan, İran yapımı Ashab-ı Kehf, Hz. Yusuf, Hz. Meryem dizilerinin ayılıp bayılarak izlendiği, Nihat Hatipoğlu ve türevlerinin milyonları kazandığı bir coğrafyada bu filmin eleştirilmesi de akıl işi gelmiyordu.

Filme gitmeden önce eleştirenlerin eleştiri noktalarını pek anlayamamıştım açıkçası. Film izlenirken sürekli kelime-i şehadet getirme ihtiyacının doğduğu söyleniyordu da mesela, hangi sebepten kelime-i şehadet getirildiği söylenmiyordu. “Filmde şu var, bu sebepten imanınız zedelenir” denmiyordu. “Peygamberimizin gösterildiği (filmde Peygamberimiz gösterilmiyor) bu İran filmine gitmeyin” deniyordu. Şimdi burada mesele Peygamberimizin gösterilmiş olması mı yoksa filmin İran filmi olması mı? Bu konuda bir cahilliğim olabilir bağışlayın, suret meselesi imanî bir mesele mi bilmiyorum. Sadece Peygamber Efendimize has bir yasak mı ve bu yasağın kaynağı ne onu da bilmiyorum. Ama yine İran yapımı olan Hz. Yusuf’un sadece suret olarak değil bütün bedeniyle arzı endam ettiği Hz. Yusuf dizisi her sene döndüre döndüre gösterilmiyor mu bu ülkede ben mi başka bir yerde yaşıyorum. Hz. Yusuf da iman ettiğimiz bir peygamber değil mi? Suretin gösterilmesi noktasında Peygamber Efendimizle bir farkı var mı? Bu durumda ilk taşı en günahsız olan atsın. Bu noktadaki eleştirilerin tamamının politik olduğundan neredeyse eminim.  

Filmin yılmaz savunucularının yorumları da film hakkında bir bilgi vermiyordu. Filmi neden beğendikleri ya da filme neden gidilmeli konusunda açık ifadelere rastlamadım. Filmi eleştirenlere hakaret etmekten öteye gidemediler maalesef. Hayatında izlediği tek film Çağrı veya Ömer Muhtar olanlar filmi eleştiremezmiş de falan filan. Bak bunlar da beni gaza getirdi haa. Hayatımda izlediğim filmler Çağrı ve Ömer Muhtar’dan ibaret olmasa da bu mükemmel sanatsever sinema aşığı ve her şeyin farkında olan arkadaşlar kadar sinema bilgisine sahip olmadığım da açıktı. Normal şartlarda üç saatlik herhangi bir filmi alnıma silah dayasanız bana izletemezsiniz. Ama bu arkadaşların hayatı hep böyle filmleri izleyerek geçmişti belli ki. O zaman ben de dişimi sıkıp bu üç saatlik filmi içim şişmeden, nefesim daralmadan, bacaklarım uyuşmadan izlemeliydim ki bir an önce muasır medeniyetler seviyesine ulaşabileydim.

Elbette filmi her yönüyle ele alan ve her kelimesinden filmi izledikleri, filmi gerçekten (olumlu veya olumsuz) önyargılarından arınmış bir şekilde izledikleri belli olan yorumlar da okudum. Ne filmi körü körüne savunuyorlardı ne de yerden yere vuruyorlardı. Böyle ayağı yere basan yorumların sayısı ne yazık ki çok azdı. Ya da iki kutbun kavgası o kadar çok ses çıkarıyordu ki bunların sesi duyulmuyordu. O yorumları yanıma alıp gittim filme. Benim için Çağrı’dan bir farkı olmayacağını düşünüyordum (aha işte, izlediği tek film Çağrı :D ). Hadi bir itirafta bulunayım. Ben Çağrı’yı da hiç baştan sona izlemedim. Nitekim o da üç saat. Açıkçası filmden beklentim gittiğim yola, verdiğim paraya, geçen üç saatime (tez yazıyorum malum) ve aç karnıma değmesiydi. Değdiğini söyleyebilirim.

   

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cuma Günü Uçmayan Kuş

Arz Ederim Sayın Seçmenim