İçinizi Karartmaya Geldim

Biz ne kadar çok sloganla büyümüşüz. ‘Sokağa çık, hayat sokakta’ denmiş bize de o sokağa niye çıkacağımız orda ne yapacağımız öğretilmemiş. ‘Tepkini göster, sesini çıkar’ denmiş de avaz avaz bağırmamak, kendini dinletmeyi başarmak öğretilmemiş bize. Uluorta haykırmayı öğrenmişiz, sadece ses çıkarmışız, o sesleri nizami çıkardığımızda beste yapabilecekken biz gürültü yapmayı tercih etmişiz. O kadar sağır olmuşuz ki kendi gürültümüzü duymaz olmuşuz. Yorulup eve döndüğümüzde başkalarının gürültüsü ağrıtmış başımızı, ‘Buna hakkınız yok, girin evinize’ diye çemkirmişiz de başımızın ağrısına kendi gürültümüzün sebep olabileceği hiç aklımıza gelmemiş. Dört tarafı ironilerle çevirili cennet vatanımızda yine cennetten çıkma tepkilere sarılma dönemine girmişiz.
İzahı olmayan olayların mizahı nasıl yapılır? ‘Neden?’ diye sorduğumuzda yüzlerce analist çıkar karşımıza, her biri kendinden olmayana hakaret ederek nedenini açıklar;‘Nasıl?’ diye sorduğumuzda yine çıkıp dev ekranlara dokunarak haritalar çizerek anlatmaya çalışırlar bu sefer de. ‘Neden’i,‘nasıl’ı klavye ya da ekran başında iki dakikada birkaç hakaret, bir iki slogan ve dev ekranda bir haritayla açıklanabilen olayların çözümü için 30 küsur yıl biraz fazla uzun bir süre değil mi? Öyleyse ‘Neden?’, biri bana izah edebilir mi? Dar bir kutunun içinde kara bir deliğe bırakılmış gibiyim. Ya da kundağa sarılmamış yeni doğmuş bir bebek gibi, güvensiz, salkım saçak. Yalanın bini bir para. Gerçek olan tek şey giden canlar. Ekrandan akan isimler, sayılar… Enayi gibi hissetmemiz normal, aptal gibi inandık barışın geleceğine. İklim değişti, Akdeniz oldu sandık. Yalancı baharmış, geçmiş olsun. Bundan sonrası için hiç umudum yok. Bu umutsuzluğun nedeni feci şekilde kandırılmış olmamız değil, karşımızdakinin gerçekten masum olanları kullanarak (Filistinli bebeğin, Suriyeli ağabeyin fotoğrafını Cizre’den diye servis etmek gibi) iğrenç bir mücadele yürütmesi de değil. Bizim bunun karşısında yaptıklarımız. Trajikomik. Bu yüzden mizah malzemesi olabilir ama umudu öldüren de işte bunlar. Başta bahsettiğim gürültüler.
Bir kadın oyuncu HDP’ye oy verdi diye (aslında hiçbir zaman alenen böyle bir şey söylemiş de değil) 5 yıl önce biten dizisinin mekanı basılıyor mesela milliyetçilik adına. Adı Diyarbakırlı diye lokanta dağıtılıyor. Terör protesto ediliyor ama eller tetikte. Çat çat çat havaya ateş ediliyor. İşin bir başka trajikomik yanı da şimdi bunlara ‘Siz ne yapıyorsunuz, bu nasıl protesto şekli?’ deyip çemkirenlerin de bundan 2 yıl önce ‘Bunu Ben Kırdım’ başlıklı videoda anlatılanları bizzat yapıp alkışlayanlar olması. Ağaç için eylem yaparken ağaç yakmışlardı mesela; işçi hakları, emek, zart zurt deyip esnafın camını çerçevesini indirmişlerdi, insanlar günlerce dükkan açamamışlardı da bunlar gururla bir de ‘Bunu Ben Kırdım’ diye kısa film çekmişlerdi. Şimdi insanların gece yarılarına kadar korna çalmak suretiyle verdikleri tepkiden başları ağrırken 2 yıl önce aynı yollardan aynı saatlerde tencere tavayla geçtikleri akıllarına hiç gelmiyor. Yalan haber yaptığı için protesto edilen yayın organı 2 yıl önce herhangi bir haber yapmadığı için bir başka yayın organının basılmasını, canlı yayın araçlarının devrilip muhabirlerine saldırılmasını alkışlıyordu mesela. Ayarsız ironiler sarmış dört bir yanımızı. Herkes birbirine göre vatan haini. Ortada bir vatan yok, kim, neyin haini?
İsimler hala akıp gidiyor ekrandan. Bitecek mi? Bitmeyecek. Karşımızdakinin iflah olmaz çirkefliği, acımasızlığı ve ikiyüzlülüğünden dolayı değil kendi aptallığımız yüzünden bitmeyecek.Allah’ını seven üstüme biraz umut atsın.
---Turp---

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cuma Günü Uçmayan Kuş

Arz Ederim Sayın Seçmenim

İBADET İÇİN YARIŞIYORUZ, YOK MU ARTIRAN