Bir Kadınlar Günü Yazısı ya da Onun Gibi Bir Şey

Şöyle çıksam sokaklara sesimin son noktasına kadar bağırsam ‘Zehra’yı rahat bırakın’ diye. Yine ikiyüzlü duyarlılıklarıyla baş başa kaldık. Yine onlar haklı oldular. Yine en çok onlar kadın haklarından, kadın erkek eşitliğinden falandan filandan bahsettiler. Yine en çok onlar alkışlandılar. (Bu ‘onlar’ ‘bizler’ söylemi beni artık o kadar rahatsız etmiyor ki… Onlardan ayrı olmaya çalışmak vicdan borcummuş gibi sanki. Hayır, tertemiz değilim. İkiyüzlülüklerim de var, farkında olmadığım ya da kurtulmaya çalıştığım. Hiçbir zaman bu ikiyüzlülüklerim alkışlanmayacak ve ben bu ikiyüzlülüklerimle hiçbir zaman gurur duymayacağım. Bundan eminim işte. Bu yüzden ‘onlar, onlar, onlar’ diye bir gruptan bahsetmek beni hiç rahatsız etmiyor.)
Onlar, her zaman bir kadına rol biçilmesinden rahatsız olduklarını ifade ettiler ve bunun mücadelesini verdiklerini söylediler. Ve onlar her zaman bize bir rol biçtiler, o sınırların içinde kalmamızı istediler. O sınırlar içinde kaldığımız müddetçe adildi her şey, dengeler oturmuştu. Ne zaman ki bozmaya kalktık onların kurduğu dengeleri, o zaman tırnaklarını gösterdiler bize. Bin yıl sürmeyeceği açıktı ama 18 yıldır da bitmedi, 18 yıldan da önce başlayan bu şey!
Onlar vahşice katledilen Özgecan’ın arkasından #sendeanlat diye bir hareket başlattılar. Evet, güzeldi, bir farkındalık da oluşturabilirdi bu. Ve yine aynı onlar zamanında taciz edildiğini söyleyen bir kadını ağzına vura vura susturduklarını unuttular. Birileri hatırlatmaya kalktığında ise onları da susturmaya çalıştılar. Onlar istemedi Zehra’nın ve Zehra’ya ‘Sen de anlat’ diyenlerin konuşmasını. Ve yine haklıydı onlar, en adaletliydiler ve en duyarlı ve en çok alkışı hak eden.
Onlar Dünya Kadınlar Günü diye methiyeler düzdüler kadınlara. Akşam derbi vardı. Ve onlar konuşma esnasında cümle içinde bir nefes alır gibi ya da bir yudum su içer gibi, bir noktalama işareti gibi o kadınlar üzerinden birbirlerine hakaret ettiler. Bunun farkında bile değillerdi belki, belki de özgürlüklerini tamamlıyordu bu. Ama olsun sabah instagram hesaplarında bir gül fotoğrafı, bir eş, bir anne ya da bir evlat fotoğrafı belki de Özgecan’ın fotoğrafını paylaşmışlardı. Bütün kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü en içten duygularıyla kutlamışlardı ve kadınların şiddet görmediği bir dünya istiyorlardı. Bu yeterdi vicdanlarını rahatlatmaya. Maçtan eve dönerken sokakta birkaç kızı da kesebilirlerdi hatta. Günlük duyar stokları doluydu ne de olsa.
Onlar bizi hiçbir zaman bir kadın olarak da insan olarak da görmediler. Sadece onların istediği yerde durmadığımız için… Bütün kadınlar çiçekti; ama onlar bazılarının yapraklarını canları istediğinde koparabilirlerdi ve buna kimse karışamazdı. Bazıları yaptıklarıyla, söylemleriyle ya da sadece varlıklarıyla onları irrite ettiğinde konuşulurdu ve bu konuşmalar o bazılarını hiçbir zaman eşit kadın, eşit insan sınırları içine alan konuşmalar olmazdı. O bazılarına kurtulunması gereken bir çıban olarak bakılır ve hep birden üstüne gidilirdi. Onlardan kimse bu müdahaleye itiraz etmezdi. Kurdukları düzenin yürümesi için o çıbandan kurtulmaları gerekirdi ve onlar haklıydılar.


‘Zehra’yı rahat bırakın’ diye sesimin son noktasına kadar bağırabilsem keşke. ‘Siz kendi ikiyüzlü âleminizde kendiniz çalıp kendiniz oynamaya devam edin, bizim zerre kadar umrumuzda değilsiniz’ diyebilsem. Ama insanız işte, o baş ağrıyacak mutlaka ve elden bir şey gelmeyecek. Onlar çığlık çığlığa haklılıklarını bağırırken biz içimizde sessiz çığlıklarımızı büyütmeye devam edeceğiz. Ve şükredeceğiz onlardan olmadığımız için.
---Turp---

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cuma Günü Uçmayan Kuş

Arz Ederim Sayın Seçmenim

İBADET İÇİN YARIŞIYORUZ, YOK MU ARTIRAN