5N 1K

Bu ay dersimiz gazetecilik… Televizyon dizilerinde bol aksiyon ve heyecanla anlatılan, özendirilen, reelde malum siyasi görüşe sahip değilseniz ve dindarlık seviyeniz ‘Benim dedem de hacı’ ise her türlü dokunulmazlık hakkına sahip, prestijli bir o kadar da karakterinizi ortaya döken bir meslek… Şu ortamda bir meslekten çok daha fazlası… Dünyanın birçok ülkesinin aksine bizde 4 yıllık fakültelerde 90-100 kişilik sınıflarda eğitimi verilen/verildiği düşünülen, okurken ‘Gazetecilik mi okuyorsun, aaaa ne heyecanlı, ben de hep gazeteci olmak isterdim, konuşmayı çok severim’ gibi tepkilere maruz kalacağınız bir alan… “Hep gazeteci olmak isterdim; çünkü konuşmayı çok severim.” Aslında Türkiye’deki gazetecilik ortamının en net ifadesi bu… Ama konumuz bu değil.
Gazetecilik okumaya başladığında ilk gösterdikleri şey Kevin Carter’ın meşhur fotoğrafıdır. Yakınlardaki Birleşmiş Milletler kampına gitmeye çalıştığı sanılan açlıktan ölmek üzere olan bir çocuk ve başında onun ölümünü bekleyen akbaba… Carter bu fotoğrafıyla Pulitzer almıştır; lakin sonrasında intihar etmiştir. Çocuğun akıbeti belli değildir; zira Carter fotoğrafı çektikten sonra çocuğa yardım etmek yerine oradan uzaklaşmıştır. Burada hocaların sorguladığı şey Carter’ın neden fotoğrafı çektikten sonra çocuğa yardım etmediğidir. Hem gazeteci hem insan olabilirsin, olmalısın. Ama bu fotoğrafla başlayan eğitimin devamında sana kazandırmaya çalıştıkları şey meslek hırsından başka bir şey değildir. Sürekli vurgularlar. Gazeteci her an haberi koklamalıdır, gittiği pazardan bile haber çıkarmalıdır, gazeteci duygularıyla hareket etmez, çünkü gazeteci habere duygularını katmaz. Bir insan olan Carter’ın neden o çocuğu gördüğü anda eli vicdanına değil de fotoğraf makinesine gitti? Bunu kimse sorgulamaz. Problem, fotoğrafı çektikten sonra yaptıklarıdır.
4 yıl boyunca gazetecilik meslek ilkeleri beyninin içine işlenir. İlk maddesi: “Gazetecinin temel görevi, gerçekleri nesnel bir biçimde, çarpıtmadan, sansürlemeden aktarmaktır.” Meslek hayatına atıldığında hiçbir gazetecinin bu maddeye uymadığını, uymasının da mümkün olmadığını görürsün. Bazen bir haberi görmezden gelmen istenir senden, bazen de basit kelime oyunlarıyla, yalan söylemeden gerçeğin farklı şekilde algılanmasını sağlaman. Bunların hiçbiri doğru olmayabilir; lakin alışırsın, normal karşılarsın, hatta bazen sen de o akıntıya kapılıp gidersin. Bazen de bunu yapmak özellikle doğrudur ama bunu okulda öğretmezler. Eline bir belge geçtiğinde onu yayınlayacaksındır, sansür kabul edilemezdir, otosansür de kötüdür ve zaten sen gerçekleri yayınlamışsındır, doğru haber veriyorsundur, dürüst gazetecilik yapıyorsundur. Çünkü okulda ya da çalıştığın kurumda sana o 5N 1K’nın yanına bir de vicdan V’si eklemeyi öğretmemişlerdir. Her yerde haberi koklamayı, bir haberi ilk girmenin nasıl prestijli ve önemli olduğunu öğretmişlerdir; ama eline geçen bilgileri vicdan süzgecinden geçirmeyi öğretmemişleridir. Olay yerinde sadece gazeteci olarak bulunman beklenir senden, bir insan olarak değil. O yüzden sen anlayamazsın fotoğraf makinesinin filmi bittiği halde kızları coplayan polisler kendisinden çekinip müdahaleyi durdursun diye deklanşöre basmaya devam eden, polisi engelleyen gazetecinin gayretini, ya da barış ve demokrasi vaadiyle geldiği ülkede milyonlarca canı alan başkanın o masumane tavrıyla sahte vedasında gerçek masumlar adına fırlatılan ayakkabının sahibinin hissettiklerini.


Okulda kafana kazınanlar ve meslek duayenlerinden (!) öğrendiklerin ışığında sen çekinmeden bütün gerçekleri çıplaklığıyla ortaya serip bununla gurur duyabilirsin. Kocası tarafından sırtından bıçaklanıp öldürülen bir kadının fotoğrafını mesela bütün çıplaklığıyla ilk sayfadan, kocaman yayımlamaktan çekinmezsin. Devletin savcısı teröristler tarafından rehin alınır, alnına silah dayanır, senin eline de bunun fotoğrafı geçer ve sen bunu yayımlayarak sorumlu gazetecilik yaptığını sanırsın. O savcı vurulur, olay yerinde kameralar kayıttadır. Sen ambulansın içini çekip yayınlarsın, tüm Türkiye başı ve gövdesi kanlar içinde olan savcıya nasıl kalp masajı yapıldığını izler. Olayda yalan yoktur, bütün belgeler gerçektir ve sen bunu halkınla paylaşmışsındır. Bununla da gurur duyarsın. Halkınla paylaştığın bu şeyi bu insanların aileleriyle de, çocuklarıyla da paylaştığını düşünecek vicdanın yoktur çünkü senin. Okulda bunu öğretmezler.
---Turp---

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cuma Günü Uçmayan Kuş

Arz Ederim Sayın Seçmenim

İBADET İÇİN YARIŞIYORUZ, YOK MU ARTIRAN